Kısa süre içinde tüm insanlık için bir tehdit haline gelen COVID-19 hastalığı sağlık çalışanları başta olmak üzere tüm toplumun ruh sağlığını da etkilemiştir. Enfeksiyon kliniğini ilgilendiren araştırmalara ek olarak sağlık çalışanlarının ve toplumun psikososyal iyilik halinin de salgın sürecinde nasıl etkilendiğini anlamak, bireysel ve toplumsal açıdan koruyucu ruh sağlığı önlemlerinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.
Bu bilgi birikiminin mümkün olan en kısa süre içinde oluşturulması ve kitlesel yıkımlar gerçekleşmeden önce insanlığın hizmetine sunulması gerekmektedir. Öte yandan salgın her alanda olduğu gibi sağlık araştırmaları ve özel olarak Covid-19’un önleme, tanı ve tedavisine yönelik araştırma alanında da bir kriz ortamının oluşmasına neden olmuştur. Hastalığın olgusal yönü hakkındaki bilgi yetersizliği, hastalık hakkındaki değerleri ve beklentileri etkilemektedir. Bu bağlamda farklı görüşleri ve beklentileri temsil eden farklı değerler bir karmaşa ortamının oluşmasına olanak sağlamaktadır. Hakkında henüz bilinmeyen bir çok şey bulunan COVID-19 ve SARS-CoV-2 konusunda bilimsel bilgi açığının kapanması aciliyet arz eden bir durum olmuştur. Süreç içinde bilimsel dergilerin editöryel süreçlerini hızlandırmaları ve araştırmacıların da hızla yayın yapmaya çalışmaları sayesinde COVID-19 hakkında yapılan yayınlar logaritmik olarak artmıştır. Ne var ki salgının getirdiği kriz ortamında olgusal gerçekliği anlamak için çok farklı saiklerle sağlık profesyonellerinin ve diğer uzmanlık alanlarından profesyonellerin harekete geçtiği ve bilgi üretim süreci ile ilgili bir krize katkı sundukları gözlenmektedir. COVID-19 hakkındaki bilgi açığı bir hız beklentisi ve gerekliliği yaratmış, ancak bunun yayın ortamına yansıması araştırmacılar arasında bir yayın rekabetini ve baskısını da beraberinde getirmiştir. Bu durumda özellikle bilimsel araştırma alanına müdahale edilmesi, değerlerimizin ve kurallarımızın yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu müdahale, bilimin toplum için ve toplumla birlikte üretilen bir etkinlik olmasını engellememelidir.
Olgusal gerçekliğin saptanması kanıtlanabilir ve doğrulanabilir bilginin üretimi, yani bilimsel araştırma ile olanaklıdır. Ancak, bu şekilde bilgi üretimi yapmak, araştırma etiği ve araştırma yöntemlerinin özenli bir şekilde kullanılmasını da gerektirmektedir. Bilim gerçekliği, nesnelliği, doğruluğu ve akılcılığı önceler ve bu kavramlar bilimin de bir ölçüde sınırlarını belirler. Bilimsel araştırmalar bu öncelikleri benimsemeli; popülist kaygılar içermeyen, kişisel çıkar veya ün kazanmak amacı gütmeyen, rekabeti değil işbirliğini teşvik eden, kanıtlara dayanan, doğrulanabilir bilgi üretimi desteklenmelidir.
Bilimsel Araştırma Etik Kurulları bu beklentilere cevap vermek üzere salgın koşullarına adapte olarak, COVID-19 salgını ile ilgili araştırmaların değerlendirilmesine öncelik tanımaya başlamış durumdadır. Bu durum, öncelik tanınmasını bir avantaj olarak görerek özensiz başvurular yapılmasının bir gerekçesi olmamalıdır. Ayrıca çeşitli dergilerin COVID-19 konulu makaleler için kabul koşullarını esnetmesi nedeniyle bu dönemin yayın yapmaya yönelik bir fırsat olarak görülmesi tedirginlik vericidir.
Öncelikle bilimsel araştırma alanı uzmanlık teknikleri ve bilimsel yöntem birlikte kullanıldığında başarının sağlandığı bir alandır. Uzmanlık tekniklerinin uygulanması, salgın günlerinde veri sağlamak için iyi bir fırsat olarak değerlendirilebilirse de; geçerli ve güvenilir bilgi ancak bilimsel yöntemin bilinmesi ve doğru uygulanmasıyla gerçekleşir. Bu doğrultuda sadece veri toplamayı önemseyerek, hangi yöntemle bilgi üretiminin yapılacağı sorumluluğunu ertelemek doğru değildir. Araştırmaların uzmanlık tekniklerini en iyi biçimde kullanan ve bilimsel yöntemi en verimli biçimde uygulayan bilim insanları ve ekipler tarafından yürütülmesi sağlanmalıdır. Veri toplama aşamasının her safhasında geçmişin olumsuz deneyimlerinden alınan derslerle ve duyarlılıkla oluşturulmuş, araştırma sürecinde katılımcıların haklarını koruyan ilkelere özel özen gösterilmelidir. Aciliyet gerekçe gösterilerek özerklik, mahremiyet ve gizlilik ilkelerinden ödün verilmemeli, birey ve toplum yararı adil biçimde dengelenmelidir.
Buradan hareketle özellikle COVID-19 salgınının sağlık çalışanları ve çeşitli toplum kesimleri üzerinde yarattığı psiko-sosyal etkilerin belirlenmesine yönelik araştırmaların gerekli özen gösterilmeden yapılması son derece yanlıştır. Bilimsel araştırma etiğinin ihmal edildiği çalışmalara ek olarak, araştırma tasarımı yönünden de zayıf çalışmaların hazırlıkları veya verisinin toplandığı gözlenmektedir. Araştırma sorusunun oluşturulması konu hakkında bilimsel bilgi birikimini gerektirirken, araştırma yönteminin belirlenmesi, örneklem hesabı, veri toplama yollarının belirlenmesi ve soru maddelerinin hazırlanması araştırma tasarımı hakkında belirli yetkinlikleri gerektirmektedir. Elektronik soru formlarının kullanıma girmesi ile birlikte bu aşamaların basitleştiği yönündeki algılarla aceleyle ve kolaycı yaklaşımlarla veri elde edilmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir.
Bu doğrultuda, günümüzün acil gereksinimi olsa da bilimsel bilgi üretiminin ilkelerinden ayrılmamak önemlidir. Aciliyet gerekçe gösterilerek bilimsel yöntemin göz ardı edilmesi; gerçeklikle bağdaşmayan, nesnelliği dışlayan alanlara meyledilmesi, katılımcıların haklarının göz ardı edilmesi, özensiz biçimde veri toplanması evrensel araştırmacı kimliği ile bağdaşmamaktadır. Araştırmacıların rekabet, yayın baskısı ya da salt kendi akademik geleceklerine yarar sağlamak amacıyla tasarladıkları araştırmalar kabul edilemez; yarar, bilimsel etiğe bağlı kalarak işbirliği içinde ve toplumun tümüne yönelik üretilmelidir.