Merhaba Değerli Okurlarımız,

Bu haftaki röportajımızın konuğu Zonguldak Halk Sağlığı Müdürlüğü’nde görev yapan Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ebru Arslantaş. Biliyorsunuz Zonguldak, ülkemizin pandemi sürecinde diğer küçük illerden farklı bir seyir gösterdi. Bu nedenle Zonguldak’taki durumu özel olarak değerlendirmek istedik. Uzm. Dr. Ebru Arslantaş 2 yıldır Zonguldak ilinde halk sağlığı uzmanı olarak çalışıyor. Uzmanlık eğitimini Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD’nda tamamlamış. Kendisine röportaj için teşekkür ederiz.


Sağlık Bakanlığı 2 Nisan’da illere göre COVID-19 vaka sayısını duyurdu. Zonguldak’ta nüfusa göre vaka sayısının yüksekliği dikkat çekti. Daha sonra alınan önlemler 30+1 ilde daha sıkılaştırıldı ve bu ‘+1’ Zonguldak’tı. Zonguldak’ta riski artıran etmenler neler? Neden diğer küçük illerden farklı bir durumda?

Zonguldak yaş ortalaması yüksek bir madenci kenti. Bu nedenle Zonguldak’ta çalışan 10 binin üzerindeki maden işçisinin ve geçmiş yıllarda emekli olan madencilerin mesleki hastalıkları bulunmakta. Akciğer ve solunum yolu hastalıkları ile KOAH şehirde çok yaygın ve pnömokonyoz nedenli ölümler sık. Bu nedenle nüfusun büyük çoğunluğu risk grubunda yer alıyor.

Bunlarla beraber Zonguldak’ta 1,5 km karelik bölgede 7 adet termik santral ünitesi bulunuyor. Bu santraller yıllarca baca filtresi takmadan çalışmış ve sonuç olarak kanser nedeniyle ölümlerde TÜİK verilerine göre  son 10 yılda yüzde 54, solunum yolu nedenli ölümler de ise yüzde 87 artış görülmüştür. COVID-19, solunum yolu rahatsızlığı olanları daha çabuk etkileyip yayıldığı için nüfusuna oranla corona ölüm sayısında 10 il arasında birinci sırada bulunuyor.


Pandemi öncesinde Zonguldak’ta ne gibi hazırlıklar yapıldı?

Türkiye’de ilk COVID-19 vakası görüldüğünde ilimizde henüz kesinleşmiş bir vakamız yokken UHK (Umumi Hıfzıssıhha Kurulu) ile virüsten korunmaya yönelik gerekli tedbirlerin erken alındığını söyleyebilirim. İl Sağlık Müdürlüğü olarak bu konuda farkındalığımız başından beri çok yüksekti ve İl Pandemi Koordinasyon Kurulu bu süreçte aktif olarak çalıştı ve çalışmaya devam ediyor. Ülke geneli alınan tedbirlerin dışında, COVID-19 gündemimize girdiği andan itibaren umuma açık yerler başta olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlar devamlı kontrol altında tutuldu ve dezenfekte edilmeye başlandı. Bu dezenfeksiyon işlemlerinin etkinliği sorgulansa da insanlar üzerindeki farkındalığı artırmak adına önemli olduğunu düşünüyorum. COVID-19’dan korunma amaçlı yayınlanan bilgilendirme afiş ve broşürleri kamu kurum ve kuruluşlarına, il merkezinde çeşitli cadde ve sokaklarda yer alan billboardlara asıldı. Zonguldak bu olayın ciddiyetini erken fark eden şehirlerden. Tabi bu vaka sayımızın çok olmasının önüne geçemedi malesef….


Siz COVID-19 ile mücadelede ne gibi görevler aldınız?

COVID-19 vakalarının yavaş yavaş görülmeye başladığı dönemde ben KETEM’de kanser taramalarını artırmaya çalışmakla meşguldüm. Vakalar arttıkça İl Sağlık Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Birimine görevlendirildim. Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanımız benden merkez ve ilçeler dahil filyasyon ekibini oluşturmamı istedi. İl genelindeki tüm sağlık kuruluşları (özel hastaneler dahil) ve Bülent Ecevit Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı hocalarımız ile beraber bir filyasyon ekibi oluşturduk. Pandemi süresince sıkı bir koordinasyonla çok iyi çalıştığımızı söyleyebilirim. Ekibimizin farkındalığı başından beri çok yüksekti ve gerçekten çok aktif çalıştık bu süreç boyunca. Ancak filyasyondaki başarımız vaka sayımızın artmasına engel olamadı. Çünkü insanların altta yatan kronik akciğer hastalıkları COVID-19’un daha ağır seyretmesine ve bulaştırıcılığın artmasına sebep oldu. Pandemi devam ettiği sürece çalışmalarımız da devam ediyor. Ayrıca iki haftadır da AVM denetimlerine çıkıyoruz. Tüm uzman arkadaşlarımın aslında yaşadığı ortak süreç…


Zonguldak’ta ilk vaka görüldüğünden bu yana geçen süreci ve mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zonguldak’ta ilk vaka İstanbul’daki vakadan yaklaşık 1 hafta sonra ortaya çıktı. Hastalığı sınırlamaya yönelik yapılan tüm önlem ve uygulamalara rağmen vaka sayımızın artmasına engel olamadık. Pandemi başladığı dönemde ilimize İstanbul’dan çok giriş oldu. Bu durum bizi oldukça olumsuz etkiledi. İnsanların korunmaya yönelik gerekli duyarlılığı göstermemelerinin de katkısı büyük tabi. Filyasyon çalışmalarımız sonucunda oldukça olumlu sonuçlar aldık. Özellikle son dönemde bulaştırıcılığı önlemeye yönelik alınan tedbirler de ülke genelinde olduğu gibi vaka sayılarımızın azalmasında oldukça etkili oldu. 


Türkiye’de ilk vakanın görülmesinden bu yana 2 ay geçti, bu iki aylık süreçte ilinizdeki salgın yönetiminin zayıf ve güçlü yanları nelerdir sizce? Önerileriniz var mı bundan sonraki süreçle ilgili? 

Pandemi başlangıcından bu yana çok fazla test yaptığımızı söyleyebilirim. Belki yakaladığımız vaka sayısının çok olmasının bir sebebi de bu… PCR pozitif veya BT’si COVID-19 uyumlu vakaların temaslılarının izolasyon ve karantina işlemlerini çok sıkı ve geniş kapsamlı tuttuk. Rehber sürekli güncellendi biliyorsunuz ve açıkçası biz rehbere bağlı kalmadık. Daha rijid kararlar uyguladık. Ancak malum ülke genelinde insanları evde tutabilmek çok zor oldu ve hala da öyle. Her ne kadar uyarılarda bulunulsa da insanların alışkanlıklarından vazgeçememesi, tabloya bakıldığında vaka sayılarının azaldığını görüp rehavete kapılmaları, koruyucu önlemler almadan, umarsızca rutin hayatın seyrine tekrar dönmeleri bazen tüm emeklerimizi boşa çıkarabiliyor. Pandeminin başlarında sokağa çıkma kısıtlamaları uygulansaydı bugünlerde vaka sayımız çok daha az olacaktı. Bundan sonrası için de birtakım kısıtlamaların devam etmesi, durumu bir süre daha kontrol altına almamızda etkili olacaktır. Ancak salgından etkilenen tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de ekonomik yaşam durma noktasına geldi. İnsan hayatı çok değerli evet ama diğer taraftan hayatın idamesi için ekonomi de düşünülmek zorunda. Aradaki dengeyi kurmak zor; etkili bir maliye politikası uygulamaya çalışırken salgın kontrolünde gevşemeye gidilmemeli diye düşünüyorum.


Tabi ki önemli bir konu Zonguldak’ta COVID-19 enfekte kişilerin önemli bir kısmının sağlık çalışanlarından oluşmasıydı. Sizce neden sağlık çalışanları korunamadı? Bu konuda neler yapılabilir? 

Sağlık çalışanları korunamadı ifadesini ben doğru bulmuyorum açıkçası. Hastanelerimizin hepsinde tüm sağlık personeli kişisel koruyucu ekipmanları etkin bir biçimde kullanmaya çalışıyor. En çok risk altında olan gruptalar ve herkes olayın ciddiyetinin farkında. Ama vakamız çok, insanlar virüsten çok daha fazla etkilendi. Zeminde yatan hastalıklarından dolayı ve bulaştırıcılık oranları çok yüksek. Ayrıca virüsü nereden ne zaman aldığımız da belli olmuyor maalesef. Bununla beraber riske atmamak adına sağlık personelimize çok test yaptık biz. Belki de bundan dolayı bu sonucu aldık. Sonuçta bu hastalığı asemptomatik geçiren sağlık personeli de olabilir ve test yapmazsanız bu kişilerin pozitifliğini saptayamazsımız.


Zonguldak’ta COVID-19 dışında ne gibi toplum sağlığı sorunları bulunuyor? Örneğin hava kirliliği önemli bir sağlık sorunu. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir? 

Zonguldak termik santraller ve kömür madenleri yüzünden akciğer CA, KOAH ve astım hastalığının çok yoğun olduğu bir şehir. Çevre Mühendisleri Odası’nın termik santrallerin yoğunlaştığı Çatalağzı beldesinde yaptıkları ölçümlere göre, hava kirliliği hem ulusal hem de Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilen sınır değerleri aşıyor. Sonuç olarak hava akciğer hastalıklarının dışında kanser hastalıkları, beyin ve kalp damar hastalıkları, düşük, erken doğum gibi sağlık sorunlarına yol açabiliyor.


Son olarak gelecekte ülkemiz ve dünya için gelecekte nasıl bir resim var zihninizde?

Gerçekten olumlu düşünmeyi isterdim ancak gerçekleri görmezden gelemiyoruz çoğu zaman. En başta doğaya ve çevreye duyarsız yaşıyoruz. Verdiğimiz zararın farkında değiliz ve yaşanan iklim değişiklikleri bugün de dahil olmak üzere gelecekte tüm dünyayı tehdit eden birçok olumsuzluk yaratacak. Bu konuda Halk sağlığı uzmanları olarak çevre sağlığı konusunda farkındalığı artırmak adına daha fazla çalışma ve araştırma yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca tamamen teknolojik bir hayat bekliyor gelecek nesilleri. Yapay zeka ve robotlar hayatımızda daha fazla yer alacak. Birçok olumlu katkısının yanında birtakım iş kolları ve mesleklere yön verecek. Sonuç olarak da teknolojiyi kontrol edenler tüm dünyayı yönlendirecek. Yaşadığımız dönemden çok daha fazlasıyla… İyimser olmak ve düşünmek istiyorum ama zihnimdeki olumsuz resmi silmeye yetmiyor…


Röportaj: Uzm. Dr. Ayşe Gülsen TEKER

aysegulsenteker@gmail.com

Paylaş