Merhaba Değerli Okurlarımız,
Geçen hafta olduğu gibi bu hafta da bir Halk Sağlığı Araştırma Görevlisi ile sohbetimizi gerçekleştirdik. Dr. Hidayet Kasım Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD’nda eğitimine devam ediyor. Kendisine röportaj için teşekkür ederiz.
Ülkemizde ilk vaka duyurulduğu gün DSÖ pandemi ilan etti. Bu tarihin üzerinden yaklaşık 2 ay geçti. Kurumunuzda süreci nasıl izlediniz? Neler yaptınız? Nasıl hazırlandınız? Örneğin eğitimler yapıldı mı bu konuda? Sadece bölümünüz değil fakültenin ve hastanenizin sağlık çalışanlarına yönelik eğitimleri oldu mu? Yeterli miydi?
Bölüm olarak Çin’de salgının yayılmasından itibaren süreci yakından takip ettik. Gerek derslerde gerekse yaptığımız seminer ve toplantılarda gündemimizi oluşturan konulardan biriydi. Asistan olarak COVID polikliniğinde görevlendirildiğimizde gruplar halinde hastane eğitimlerine katıldık. Örnek alma ve poliklinikte çalışırken dikkat edeceğimiz hususlar anlatıldı. Sürece hazırlanma imkanı bulabildik.
Pandemi konusunda kurumunuzda ya da bireysel olarak hangi görevleri aldınız?
COVID polikliniğinde görev aldım. COVID şüphesi yüksek olan hastaların ilk muayeneleri ve örnek alınması işlemlerinde görev aldım.
Asistanlık sürecinde aldığınız eğitim size göre yeterli miydi? Pandemiden sonra yetersizlik hissettiğiniz konular hangileri gerek teorik gerek saha eğitimleri nasıl geliştirilebilir? Özellikle ‘Salgın’ konusundaki eksikleri öğrenmek istiyorum.
Salgın süresince yapabileceklerimi yahut yapamayacaklarımı değerlendiremiyorum. Çünkü bu süre içerisinde İl / İlçe Sağlık Müdürlüklerinde doğrudan görev almadım. Henüz asistanlık sürecimin başındayım. Bununla birlikte epidemiyoloji eğitimimizin bizi yetkin hekimler olarak yetiştireceğini düşünüyorum. Salgın epidemiyolojisi derslerini Prof. Dr. Tuğrul Erbaydar hocamızdan aldık. Pratik anlamda eğitimimizin verimli ve yeterli olduğunu düşünüyorum.
Pandemi sürecinde olması gerektiği gibi görevlendirildiğinizi düşünüyor musunuz? Sahada süreci takip edebildiniz mi? Örneğin İl ya da İlçe Sağlık Müdürlüklerine rotasyon yaptınız mı süreci gözlemlemek için?
Hayır yapmadım. Poliklinik görevlendirmesinde benden beklenen daha çok belge ve angarya işlerdi. Hasta demografik bilgilerinin, anamnez verilerinin, bilgisayar tomografi, laboratuvar ve nazofarenks sürüntü sonuçları gibi tetkiklerin sisteme kaydedilmesi gibi angarya işler bir hayli fazlaydı. Ayrıca sağlık bakanlığı sistemine ait 2 ayrı formu da doldurulmam gerekiyordu. Hastalardan nazofarengial sürüntünün alınması da biz asistan hekimlerin göreviydi. Maalesef il sağlık müdürlüklerinde rotasyon yapmadık ve bu anlamda sahada aktif görev almadım. Bunda salgının hızlı gelişmesi ve klinik anlamda büyük iş yükü gerektirmesi etkili oldu. Bence böyle bir pandeminin klinik ayağında da tecrübe kazanmak önemliydi.
Pandemi süreci elbette küresel bir trajedi ancak bir yandan da halk sağlığı konusunda bulunmaz bir eğitim fırsatı. Süreç size neler kattı?
Bizim için gerçekten önemli bir eğitim fırsatıydı. Tarih kitaplarında gördüğümüz salgınları bizzat görmüş olduk. Bulaşıcı hastalıkların dünya çapında siyasi ve ekonomik olarak ne kadar büyük sonuçları olduğunu gördük. Filyasyonun ve halk sağlığının önemini çok iyi kavradığımızı düşünüyorum.
Pandemi sürecinde alığınız görevler sırasında yaşadığınız olumsuzluklar nelerdir?
Bazı şeylerin değişmediğini görmek gerçekten üzücü oldu. Hastaların sisteme kaydedilmesi elbette gerekli ama sonrasında doldurduğumuz formlar, bakanlığın ayrı bir sistemine tekrar kaydetmemiz hep angarya iş oluşturuyordu. Bilindiği üzere sistemsel yavaşlıklar, donanımsal yetersizlikler bu ülkede hiç bitmiyor. Hastayı muayene edebilmek için bu prosedürleri aşmak gerekli. Muayene süresinin büyük kısmını bu prosedürler oluşturuyordu. Tabi insanımız oldukça sabırsız, bir süre sonra söylenmeye başlıyor. Acil günlerimi anımsadım. Tabi orada çok daha farklı sıkıntılar da vardı; ama bu çağda hala bu sorunların bitmeyişi, işlerin pratik olmaktan bu kadar uzak olması gerçekten can sıkıcıydı.
İş güvenliği konusunda eksiklikler vardı. Hastane dışında bir örnek alma kabininin olması güzeldi ama kabinde dışarıyla bağlantımızı kesecek eldiven olmaması, aldığım örneği koyacak dolap olmaması, kabinin negatif basınçlı olmaması bulaş riskini artıran detaylardı.
Bir de bakanlığın herkese tavandan ödeme yapacağız dediği ek ödeme konusu var. Aslında çevremdeki hiçbir arkadaşımın böyle bir maddi beklentisi yoktu. Sonra reklam yapılırcasına günlerce medyada yer buldu bu haberler. Sürecin sonunda ise dramatik olarak üniversitedeki asistanlar reklamı yapılan bu ödemeleri alamadı. Alan arkadaşlarımız ise komik ücretler aldı. Büyük bir adaletsizlik oluştu. Oysa bizim böyle bir beklentimiz yoktu ve bu durum bence son yıllarda sıkça olduğu gibi hekimliğin itibarını zedeledi. Bu da tabi ki motivasyon kaybı ve umutsuzluğa yol açtı. Kaldı ki böyle bir ücret dağıtılacak ise temizlik personelinden öğretim üyesine kadar olabildiğince eşit dağıtılmalıydı. Bu 100 yılda bir görülen pandemide herkes elinden geldiğince çalıştı ve herkes eşit risk altındaydı. Hiçbir sağlık çalışanının canı diğerinden daha değersiz değil. Öğretim üyeleri de, asistan hekimler de, hemşireler de, temizlik çalışanları da çalışırken eşitlendikleri gibi ücret konusunda eşitlenmedi. Bu adaletsiz bir uygulamaydı.
Sizin asistan olmadan önce sahada aldığınız görevler var. Bunu da göz önünde bulundurarak sizce halk sağlığı araştırma görevlileri sahaya hazır bir şekilde uzmanlık eğitimlerini tamamlıyorlar mı?
Öncelikle halk sağlığı eğitimini tamamlayarak halk sağlığı uzmanı olduktan sonra ne iş yapacağımızı ve nerede çalışacağımızı bilmemiz lazım. Ana sorun bu. Çünkü tıp fakültesi eğitimiyle benzer bir sorun var burada da. Nasıl tıp fakültesinde dahiliyede glomerülenefritlerin alt tiplerine kadar öğreniyoruz, sonra atanıyoruz ve x şehrin y ilçesinde basit idrar tahlili bile yapamıyoruz. Basit şeker takibi olunca soğuk soğuk terliyoruz. Anlatmak istediğim, pratik kazanmayınca sahada zorlanıyoruz.
Halk sağlığı eğitiminde de çoğumuz akademisyen gibi yetiştiriliyoruz ve pratikte yetersiz kalıyoruz. Aslında birçoğumuz uzman olarak çalışacağız. Teorik eğitim gerçekten güzel. Kendi üniversitem adına söyleyebilirim en azından. Halk sağlığı uzmanları eskiden TSM şu anda İSM diye adlandırılan merkezlere atanıyor. Burada çok çeşitli saha deneyimi gerekiyor. Çok geniş bir görev tanımımız var. ASM denetlemesi, çevre sağlığı, aşılama, eğitimler vb. gördüğünüz üzere yaptığımız işlerin çok büyük kısmında denetleyici, yürütücü pozisyonda çalışıyoruz ki bu gerçekten zor bir iş.
Bir de insan ilişkileri yönetimi var. Toplu iş yapabilme becerisi, planlama ve var olan işlerin adil dağıtılması gerekiyor. Dediğim gibi teorik önemli ama yaptığımız işin büyük kısmı insani ilişkiler, yönetim, denetleme gibi işler olacak. Bunların ihmal edildiği düşüncesindeyim.
Bakanlık tarafından istenen raporları hazırlayabilmek, aile hekimliği prosedürlerini iyi yönetebilmek için görev tanımlarını ve sorumlulukları iyi bilmek lazım. Bu işlerin yapılması ya da yaptırılması lazım. Bunları da nereden öğreneceğiz? Tabi ki yönetmeliklerden. Yönetmelikle alakalı herhangi bir şey bilmiyoruz ancak ekstra durum olduğunda bakma gereksinimi duyuyoruz. Bu da çoğu zaman yanlış kararlara ve hatalara neden oluyor.
İSM görev yetkileri, ASM görev yetkileri, alt birimlerin görev yetkileri, hatta birimde çalışan doktorundan hemşiresine görev ve yetki tanımlarını çok iyi bilmemiz lazım.
Atandığımız yerde il-ilçe idari işleri ve kamu yöneticileri ile birlikte yürütülmesi gereken işler ve toplantılar olacak. Ayrıca personel görevini yapmazsa tutanak tutmak gibi idari olarak sorumluluklarımız var. Hekimlere yönelik yapılan şikayet ve soruşturmalarda görev alacağız. Bunlarla ilgili pratik eğitim aldığımızı düşünmüyorum. Yani yaşayarak öğreniyoruz bu da insanda yetersizlik hissi yaratıyor. O yüzden perifer diye tabir ettiğimiz yerlerde çok sıkıntı çekildiğini düşünüyorum.
Genel olarak Halk Sağlığı Uzmanlık Eğitimi’nin zayıf yanları nelerdir? Nasıl güçlendirilebilir?
Yukarıda anlattığım sorunlar mevcut. Nasıl güçlendirilir? Bence çalışacağımız yere odaklı daha spesifik ve pratikle dolu bir eğitimle. Aslında eğitim mevzuatımızda 6 aylık saha görevimiz var ancak anlaşmalı İlçe Sağlık Müdürlüğünde bir sorumluluğumuz yok. Daha çok gözlemci gibiyiz. Saha eğitiminde sorumluluk verilerek çalıştırılmalıyız. Kararlar alıp çalışmak ve orada karşılaşılan sorunları hocalarımız ile birlikte irdeleyip çözümler sunmak eğitimimiz için güzel olabilir. Böylece uzmanlığa daha etkin başlayabiliriz.
Son olarak gelecekte ülkemiz ve dünya için nasıl bir resim var zihninizde?
Ülkemiz adına pek iyimser değilim açıkçası. Gerek siyasi gerekse toplumsal yönden sürekli durdurulamaz bir yozlaşma olduğu kanısındayım. Doktor olarak baktığımda ise daha kötüsü hiçbir doktor arkadaşımın yaptığı işten, aldığı maaştan, yöneticilerinin onlara olan tavrından memnun olduğunu görmedim. Herkese bir dokun bin ah işit durumu… Bazı forumlarda Almanya’da doktorluk gruplarını görmekteyim. O kadar yaygınlaştı yani. Bu beni çok üzmekte ve aslında geleceğe dair umudun da olmadığını göstermekte.
Dünya resmine baktığımda da ekonomik karamsarlık hali var. Sürekli artan gelir adaletsizliği ve yoksullaşma mevcut. Umarım güzellikler olur ama kısa vadede olacak gibi durmuyor.
Röportaj: Uzm. Dr. Ayşe Gülsen TEKER
aysegulsenteker@gmail.com